Almanya'da düzensiz göçün engellenmesi ve sığınmacıların sınır kapılarından geri gönderilmesi konusundaki tartışmalar sürerken, çarpıcı bir gelişme yaşandı. Bu yılın ilk üç ayında ülkeye gelen sığınmacı sayısında önemli bir düşüş gözlemlendi. Avrupa Birliği (AB) Mülteci Ajansı'nın (EUAA) yayınladığı veriler, Almanya'daki sığınmacı sayısının ciddi oranda azaldığını ortaya koyuyor.
Almanya'ya Sığınma Başvurularında Büyük Düşüş
Avrupa Birliği (AB) Mülteci Ajansı’nın (EUAA) verilerine göre Almanya’ya bu yılın ilk çeyreğinde 37 bin 387 kişi sığınma başvurusunda bulundu. Bu rakam, geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 41 gibi dikkat çekici bir oranda azalma gösteriyor. Bu düşüş, Almanya'nın göç politikalarındaki sıkılaşmanın ve sınır kontrollerinin etkili olduğunu gösteriyor olabilir.
Diğer Avrupa ülkelerindeki duruma bakıldığında ise Fransa'da bu yılın ilk 3 ayında 40 bin 871, İspanya'da ise 39 bin 318 sığınma başvurusunda bulunulduğu görülüyor. Bu veriler, Almanya'daki düşüşün diğer AB ülkelerinde aynı oranda yaşanmadığını ortaya koyuyor.
Sığınmacıların Ülkeleri ve Başvuru Sayıları
AB ülkelerinin yanı sıra İsviçre ve Norveç'e en fazla sığınmacının Venezuela, Afganistan ve Suriye'den geldiği belirtiliyor. Ukrayna, Çin ve Hindistan'dan gelen sığınmacı sayısı artarken, Kolombiya ve Türkiye'den gelenlerin sayısında ise düşüş olduğu gözlemleniyor. Bu değişimler, küresel olayların ve ülkeler arası ilişkilerin sığınmacı akınları üzerindeki etkisini açıkça gösteriyor.
En az sığınma başvurusunda bulunulan ülke ise daha önceki yıllarda da olduğu gibi yine Macaristan oldu. Bu yılın ilk çeyreğinde Slovakya'da 37, Macaristan'da ise sadece 22 kişinin sığınma başvurusunda bulunması, bu ülkelerin göç politikalarının ne kadar sıkı olduğunu gözler önüne seriyor.
Almanya'daki sığınmacı sayısındaki bu düşüş, ülkenin göç politikalarının geleceği ve Avrupa'daki genel göç hareketleri açısından önemli bir dönüm noktası olabilir. Sığınmacı sayılarındaki bu azalma, hem Almanya'da hem de diğer Avrupa ülkelerinde göçmen karşıtı söylemlerin azalmasına ve toplumsal uyumun kolaylaşmasına katkıda bulunabilir. Ancak, bu durumun sürdürülebilir olup olmadığı ve uzun vadede nasıl bir etki yaratacağı ise merak konusu olmaya devam ediyor.